MEHMET AKİF BAL
Elli bin kişiden oluşmuş nüfusu, 37.200 hektar yani 372,00 km² bir yüzölçümü, kıymetli tarım arazileri ve tarım ürünleri, turizm açısından taşıdığı doğal ve tarihi zenginliği, Trabzon’un Ortahisar ve Akçaabat ilçelerinden sonra üçüncü yüksek beşeri potansiyele sahip ilçe olma özellikleriyle öne çıkan Araklı ilçesinden bahsediyoruz.
Bu yazı, Araklı konusunda yazdığım dört kitap dışında, gazetelerde çıkan makalelerimin yirmi dördüncüsü oluyor. Uluslararası hakemli dergide yayınlanan Araklı konulu bir makalemi de bu sayıya katarsanız sayı 25’e ulaşıyor. Bununla birlikte Araklı bahsi bitecek mi? Hayır bitmeyecek. Bilinmeli ki, Araklı’ya dair araştırılacak ve yazılacak konu başlıkları kolay bitecek gibi değil. Çünkü Araklı’nın beşeri özellikleriyle ilgili yaptığımız her kültürel sondaj, başka bir Araklı’yı ortaya çıkarıyor. O nedenle, Araklı’yı her anlamda hak ettiği yere yani “Büyük Araklı” haline getirinceye kadar sürecek bu bahis. Araklı’nın özgüvenli, kimlikli, donanımlı, çevresine katmadeğer sağlayan, birbirine tutkun, ilçesine mensubiyeti yüksek iyi insanlar yetiştirme esasları doğrultusunda şekillenecek bir “Büyük Araklı Hayali”ni hayata geçirene kadar adım adım ve sabırla devam edecek bu çalışmalarımız. Çünkü Araklı ilçesi, taşıdığı tüm beşeri potansiyeli ile hem Trabzon’da hem de Türkiye sathında çok daha iyi yerlerde olmayı hak eden ve buna gerçekten layık olan bir yaşam yeri. Ama ilçenin potansiyel enerjisini kinetik enerjiye çevirmek için yüksek gayret sarf etmek icap ediyor. Bunu yaparken; kabilecilik, köycülük, ilçecilik, ilcilik ve bölgecilik gibi iptidailiklerden/basitliklerden ısrarla uzak durmak gerekiyor.
Büyük Araklı Hayali’nin niçin gerekli olduğuna dair ilk adım olarak, “Şehr-i Araklı”nın yani Araklı ilçesinin önemli bazı hususiyetlerinden bahsetmek istiyorum. O Araklı bilinmeli ki, “Karadere nehrinin Trabzon’a armağanıdır”. Araklı, tarihi İpek Yolu’nun sahile çıktığı bir önemli güzergahtır. Tarihi açıdan stratejik bir konuma sahiptir. Roma İmparatorluğu döneminde, Roma’nın Doğu Anadolu’daki en son garnizon kalesi olan Kelkit Satala Kalesine lojistiğin çekildiği merkezdir. Bu merkezin en hayati kuruluşu, Araklı Çarşıbaşı’ndaki Hyssus adlı garnizon kalesidir. Trabzon’un tarihteki ikinci doğal limanı, Hyssus kalesinin hemen önündeki Araklı Hyssus limanıdır. Sahil ile iç kesimlerin haberleşmesini sağlayan çok ciddi istasyonlara sahip bir mevkidir Araklı. Hyssus Kalesi önünde bulunan ama bugün var olmayan tarihi limanı dolayısıyla Osmanlı zamanında Doğu Anadolu ile sahil arasındaki çok ciddi kervan yolu güzergahıdır. Trabzon’un Değirmendere’den sonraki en kıymetli vadisi, Karadere vadisidir. Beton meraklıları müdahale etmez ise, Trabzon’un halihazırdaki en büyük sulak alan havzasını yani Karadere vadisini ve ovasını elinde tutmaktadır. Trabzon Değirmendere’den sonra en gür akan su kaynağı olan Karadere nehridir. Araklı; Küçükdere, Karadere ve Yanboludere vadileri ve nehirleri olmak üzere üç vadi ve üç nehir üzerine kurulu mükemmel bir topografyaya sahiptir. Canayer, Kalecik, Hyssus, Aho, Gülişankale gibi tam beş tarihi kaleye sahip yöredeki nadir ilçelerden biridir. Birinci Dünya Savaşında Ruslara karşı, Mareşal Fevzi Çakmak komutasındaki asker ve sivil kuvvetlerin şanlı Karadere Savunmasını yaptığı bir mukaddes mevkidir. Bununla birlikte, Araklı iç kesimlerinin yani hususen Araklı Madur ve Polut dağları bölgesinin de işgalci Ruslara dar edilen bir mücadele alanı olduğu bilinmelidir. Bu sebeplerle Araklı coğrafyası gibi Araklı insanı da bir tarihi kimliğe ve altyapıya sahiptir.
İşte “Büyük Araklı Hayali” dediğimiz kavramın içini dolduran hususiyetlerden bazıları bunlar. Dolayısıyla Araklı bahsine büyük bir zihin haritasıyla ve geniş bir ufukla bakmak gerekiyor. Zira büyük ölçekli bir bakış, “Büyük Araklı Hayali”ni şekillendirecek en önemli konudur. Daha sonra, bu projenin içini dolduracak adımlar gelmelidir.
Araklı’nın Vadilerindeki Potansiyel Tarım Alanları
Araklı’nın üzerine kurulu olduğu üç vadiden bahsetmiştik. Küçükdere, Karadere ve Yanboludere vadilerinin taban kesimleri, büyük bir tarım potansiyeli taşıyor. Bu nedenle, vadilerin taban ve tarıma uygun yamaç kesimleri hiç vakit kaybedilmeden koruma altına alınmalı ve ahalinin kendileri için barınma amaçlı yapacakları ve yöre mimarisine uygun projedeki evler dışında vadide yapılaşmaya müsaade edilmemelidir. Bu alanlar hiçbir şekilde yeni sanayi tesislerine açılmamalıdır. Sanayi tesisleri, tarımsal vasfı düşük mevkilere ve daha çok vadilerin dışına inşa edilmelidir. Vadi tabanlarında arazileri olan vatandaşlarımıza seracılık ve doğal üretim tesisleri kurma maksatlı kooperatif kuruluşları altında krediler temin edilmeli, halkın seracılık ve organik tarım konusunda faaliyet yapabilmeleri için eğitimler verilmelidir. Halkımız bu tür üretime özendirilmeli, teşvik edilmelidir. Daha evvelki makalelerimde de ısrarla vurguladığım üzere, sadece Araklı vadilerinde ama özellikle Karadere vadisinde kurulacak organik üretim tesisleri, sadece Trabzon’u değil, tüm Doğu Karadeniz’i doyuracaktır. Dolayısıyla vadilerin taban kesimleri tarım alanı olarak ivedilikle tescillenmelidir. Bunu Tarım Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yapmalıdır. Bunun şakası yoktur. O halde tarım alanlarını ve sulak alanları korumak bir beka meselesidir. Mevcut siyasi iradenin aklıselim yöneticilerinin, “bulduğunuz her yeri ekin” demesini bu açıdan iyi anlamak lazım geliyor.
Osmanlı devrinde “Nehr-i Azim” denilen ve yüksek performansı hatta sert akış özellikleri nedeniyle Karadere adını alan nehrin akış hızı ve yüksek debisi bizim için ilham kaynağı olmalı. Karadere gibi çağlamak, Karadere gibi engelleri aşmak, Karadere gibi faydalı olabilmek, Karadere gibi billur olabilmek konularında Karadere mahrecimiz olmalı. Karadere, susuzluğumuzu her daim giderdiğimiz kaynak olduğu kadar, temizliğimizin de sembolü olmalı. Büyük Araklı Projesinin en büyük beşeri değeri, gözbebeği ve menbaı olacak olan Karadere, Araklı insanınca ve yetkili tüm kuruluşlarca yüksek hassasiyetle ve tavizsiz şekilde korunmalıdır.
Araklı Yaylalarını Bir Tarım Havzasına Dönüştürmek
Araklı yaylaları bugün daha çok Gümüşhane ve Bayburt sınırları içerisinde yer alıyor. Nitekim Trabzon insanı yaylacılık konusunda Gümüşhane ve Bayburt yaylalarını kullanırken, buna mukabil Trabzon insanı da Trabzon şehir merkezini Gümüşhaneli ve Bayburtlu kardeşleriyle paylaşıyor. Araklı’nın toprakları bomboş olan ve on binlerce dönüm araziye sahip yaylaları var. Bu topraklarda su problemi yok, toprak yıllarca işlenmemiş olduğundan dinlenmiş, kirlenmemiş ve yorulmamış bir durumda. Çoğu yayla arazisi makineli tarıma uygun bir topografik özellikte. Alabildiğine düz ve insana keyif veren araziler mevcut. Fakat bu kadar güzel arazilerin çok uzun bir süredir boş durmaları gerçekten üzüntü verici. Şu dönemde insanlığın yaşadığı gıda sıkıntısı karşısında bizim boş duracak bir metrekare arazimiz olamaz, olmamalı demeliyiz. Yayla topraklarının, tarihi ve kültürel değer taşımayan kısımları yasal düzenlemelerle ve yerel yetkililerin talepleriyle acilen tarımsal üretime açılmalı. Yaylalarımızda vaktiyle çok kaliteli tarımsal üretimin yapıldığı gerçeği de bilinerek. Yaylaların tarıma uygun toprakları öncelikle yayla sakini vatandaşımız tarafından kiralanıp üretim yapılmalı. Bu topraklarda yetişecek patates, arpa, buğday, yonca gibi tarım ürünleri, alıcı garantili olarak vatandaşımızdan alınmalı. Yaylalarımızda yapılan hayvancılıktan elde edilecek gübre ise, tarımsal üretimde kullanılmalı ve zayi edilmemelidir. Trabzon’un patatesi, arpası, buğdayı, top lahanası gibi çok önemli tarım ürünleri yüzlerce kilometre öteden gelmemeli artık.
Yaylalarımızda kurulması muhtemel turizm tesislerine de ihtiyaç var elbette. Lakin bunu yaparken, haddi aşıp yaylalarımızdaki su kaynaklarını, tarım potansiyeli olan toprakları kirletecek ve heder edecek beton karakterli turizme kapı açmak, geleceğimize ve gelecek neslimize kurşun atmaktır. Memleketin bir metrekare toprağını ve bir avuç suyunu heba edemeyiz artık. Dünyanın iklim koşullarının ve nüfusun geldiği nokta ürkütücü. Kimsenin yaylalarımızı betonlaştırmaya ve nüfus artışı ile yaylaları şehirleştirmeye, şehirlerin yapısal özelliklerini ve dolayısıyla bütün problemlerini yaylalara taşımaya hakkı yok hatta haddi de yok. Bilinsin ki, bugün atılacak her türlü tarım adımı, günümüzü ve gelecek neslimizi garanti altına alma anlamında büyük taşıyor. Onun için, Araklı insanının yaşadığı yaylalar, Araklı’nın mülki amirleri, yerel yöneticileri ve konularla ilgili kurumları tarafından yeniden ele alınmalıdır. Halkın heveslendirilmesi ve bilinçlendirilmesi için uzmanların kılavuzluğunda tüm profesyonel adımlar atılmalı, gece gündüz sahada karşılığı olan çalışmalar yapılmalıdır.
Araklı’daki Orman Varlığının Bilimsel Tespiti ve Projeler
Araklı’daki tarım potansiyeli kadar, orman varlığı ve endemik türler de çok ciddi önem arz ediyor. Yerel yöneticilerin bu konularda harekete geçmesi ve KTÜ Orman Fakültesi başta olmak üzere Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Ziraat Fakültesindeki konunun uzmanı akademisyenlerle, hatta Araklı’daki Meslek Yüksek Okulunu da sürece dahil ederek, geniş ölçekli çalıştaylar yapmaları gerekir. Meselenin ehemmiyetini ifade etme açısından, Araklı ormanlarıyla, florasıyla ve yaylalarıyla ilgili herhangi bir akademik çalışmaya yani yüksek lisans ve doktora tezine rastlamadığımı evvela ifade etmeliyim. Bu da gösteriyor ki Araklı, akademik camianın dikkatinde değildir lakin acilen akademinin dikkatine alınmalıdır. Bu doğrultuda hem bilimsel makaleler, hem yüksek lisans ve doktora tezleri yaptırılarak, Araklı’nın orman varlığı, tarım potansiyeli, endemik bitkilerinin tespiti konuları üzerinde bilimsel çalışmalara alt yapı oluşturulmalıdır. Araklı ormanlarının zenginliği kadar son dönemlerdeki ciddi kurumalar da unutulmamalıdır. Nitekim son yıllarda Araklı’nın Bahçecik, Sulakyurt, Pazarcık civarlarındaki ormanları çok ciddi kurumalarla karşı karşıyadır. Durum, sadece Orman teşkilatının şefliklerinin halledeceği iş olmaktan uzaktır. Bu konuda da, Trabzon’un göz bebeği KTÜ Orman Fakültesiyle Araklı ormanlarına yönelik çalışmalar yapılmasına dair yerel idare ile üniversite arasında işbirliğine gidilmesi gerekmektedir. KTÜ Orman Fakültesindeki uzman isimlerin her türlü ihtiyacı karşılanarak gerekli araştırmalar yaptırılmalıdır.
Araklı’nın orman varlığına dair meseleyi sadece Araklı’daki doğal zenginliklerin tespitiyle sınırlı tutmayıp, üniversite-yerel yönetim işbirliği ile Araklı’daki vasıflı tarım alanlarında modern usullerle organik tarımsal üretim yapılmasına, orman varlığının korunması ve ıslahına, endemik bitkilerin ve yer aldıkları alanların koruma altına alınıp, bilimsel usullerle ekonomiye kazandırılmaları konularına dair projelerin üretilmesine de çalışılmalıdır. Özellikle tıbbi ve aromatik bitkilerin Araklı’daki uygun arazilerde üretilmesine dair projeler ve adımlar, milli bir vasıf taşıyacaktır. Araklı’daki orman varlığının bir diğer hususiyeti ise, orman meyveleridir. Yaylalarımızın eteklerinde bulunan ve belki de en az yüz yıldır herhangi bir rehabiliteye tabi tutulmamış binlerce yabani meyve ağacı, artık aşılanmalıdır. Orman meyvesi yetişen rakımlara, aşılı yeni orman meyveleri dikilmelidir. Bu şekilde tonlarca orman meyvesi yetiştirilmesi mümkündür. Vatandaşımız hem bu sayede orman arazisine sahip çıkacak, hem de binlerce meyve ağacı vatandaşımıza ek gelir sağlayacaktır. Ormanlarımızın ve yayla arazilerinin tarımsal üretim açısından planlı ve kontrollü şekilde ekonomiye kazandırılması yayla arazilerinin betonlaşmasının önüne geçecek çok ciddi bir adım da olacaktır.
Büyük Araklı Hayali’ne dair tespitlerimiz ve hatırlatmalarımız şimdilik bu kadar.