deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler acotr.org bonus veren siteler https://playdotjs.com/ bahis siteleri casino siteleri

Mehmet Kuvvet
Köşe Yazarı
Mehmet Kuvvet
 

TRABZON’DAN ÖYKÜSEL PORTRELER - 1 RESSAM AZMİ AYTEKİN

Kahramanımız 1936’da Trabzon’da doğar. Aslen Akçaabatlı olmasına rağmen çocukluk yıllarını dedesinin arazi satın aldığı Zigana’da geçirir. Yirmili yaşlara geldiğinde Türkiye’nin kapısını aralar. 1967’de Almanya’ya gider, iki yıl sanat eğitimi alır. Müteahhit olan babası Remzi Bey, kahramanımızın da inşaatçı olmasını istediği için geri dönmeyince harçlığını keser. 1969’da 26 yaşında, cebinde beş parasız dünya turuna çıkar. Her sanat akımını, dinleri sadece kitaplardan okuyarak değil, bizzat yerinde yaşayıp tanık olmak ister. Yaklaşık sekiz yıl, -ABD hariç- dünyanın birçok ülkesini gezer. Gittiği bazı ülkelerde konsolosluklardan maddi destek almak zorunda kalır. Kuzey Afrika’dadır. Cebelitarık boğazından İspanya’ya geçmek için paraya ihtiyacı vardır. Türk Konsolosluğunun kapısını çalar, 350 lira yardım alır. Aldığı parayı o gece yer, parasızdır. Ertesi gün konsolosluktan tekrar para isteyince talebi reddedilir. “O zaman ben de Rus Konsolosluğundan isterim.” deyince konsolosluktan 300 lira daha koparır, Cebelitarık’ı geçer. Yunanistan’da Chevrolet İmpala arabasıyla bineceği feribot iskeleden ayrılmaya başladığı anda aracına gaz verip feribotun içine park eder. Doğayı, insanları, yaşamayı çok sevdiği için “Ölüme Karşı Grevdeyim.” der. Kaybettiği oğlu Güneş’in içerisine açtığı sızı hiç dinmeyince köyüne döner. Altı yılda, elleriyle taş evden dönüştürerek inşa ettiği ‘Güneş Sanat Merkezi’ni kurar. Sanat merkezinde köklerin dili olur, dostlarını burada ağırlar. Kökleri, örümcekleri, resimleri ve adları “bebek” olan üç kedisiyle kendine yeten bir dünya inşa eder. Kökleri canlıyken kesmez, topladığı her köke anlam yükler; “Kesik başlı aptal sekreter, Koreli Savaşçı, Çarşaflı kadın…” Sergiler açar. Resimlerden bazılarını, beğenen çocuklara armağan eder. Duygusaldır, sattığı resimlerin bazılarını tekrar geri satın alır. Açtığı Sanat Merkezi, Zigana’yı gezen turistlerin vazgeçilmezleri arasına girer. Aykırı düşüncelerinden ötürü ilk zamanlar köy halkı tarafından sevilmez. Öğreteceklerini insanları düşündürerek kalıcı öğreti yolunu tercih eder. Bir gün sanat merkezinin kapısına kuru bir dal diker, diktiği dalı sulamayı sürdürür. Neden kurumuş dalı dikip suladığını soranlara “O kuru dal değil, zamanı gelince gül açacak.” der. Köylülerin “Bu delirdi” diye düşündüğü bir zamanda köyde bir sergi açar, dağ başında trafik kitlenir. Ve köy halkına “Bakın işte kuru dal böyle gül açar.” diyerek hayat dersi verir. Ziyarete gelen turistlerin bıraktığı dövizleri gören köy halkı, kendisini sevmenin ötesinde; dükkanlarının isimlerini sanat merkezinin ismiyle özdeşleştirip “Güneş Kasabı, Güneş Çay Ocağı, Güneş Bakkaliyesi” diye değiştirmeye başlar. Yaşam tarzı ve sanatçı kimliğinden ötürü TRT ve NTV’nin belgesellerine konu olur, Tayfun Talipoğlu’nun “Bam Teli” programında konuk olarak yerini alır. Kurucusu olduğu Güneş Sanat Merkezi’nin içi köklerle sarılı olduğundan zaman zaman sineklerin akınına uğrar. Çözüm kolaydır. Yakaladığı örümcekleri sanat merkezine salar, sineklerden kurtulur. Sanat Merkezinin giriş kapısında dikkat çeken bir yazı yazar: “Köklere ve resimlere dokunmayınız; örümcekler incinir” Bir gün takma dişlerini çıkarır. “Neden dişlerini çıkardın, rahatsız ediyorsa diş doktoruna gidelim.”diyen kızına: “Hayır, ben sabah midemle konuştum..”diye yanıt verir. Kızını biraz düşündürdükten sonra; “Bu sabah karnımdan gelen bir çığlık duydum. Midem bağırıyordu ‘Yeteeer yaa! Takmışsın ağzına canavar gibi bir öğütme makinesi, hızla kesip kesip yolluyorsun aşağıya. Ben bunları o hızla öğütemiyorum artık. Ağzında benimle aynı yaşta, o ne yiyebiliyorsa ben onu öğütebilirim. Bana onları yolla.’ İşte ben bu sesi duyunca çıkardım o dişli çarkı ağzımdan ve dereye attım” der. Yakalandığı deri hastalığı yüzünden gözüne beş yıl uyku girmez. İstanbul’da Ermeni Surp Pirgiç hastanesi hariç Türkiye’de gezmedik hastane bırakmaz. Derdine çare bulamaz. İstanbul’da bir sergi açar. Açılışa yalnızca hastane başhekimlerini davet eder. Davetliler arasındaki Ermeni hastanesi başhekimi de vardır. Başhekimin yazdığı reçete ile bir haftada sağlığına kavuşur. Sergi açılışlarında kırmızı - beyaz kurdele yerine, fırçasını sildiği bezleri kestirir. “Kırmızı - beyaz kurdeleyi, tavuk çiftliği açarken de kesiyorlar” der. Başına bağladığı kefen bezi ile dolaşır, “Bundan gayrısı yalan.” der. Hastalıkları artınca son yıllarını İzmir’de ailesinin yanında geçirir. 2017’de sanat merkezini, örümceklerine ve köklerine emanet ederek yaşamdan ayrılır. Bu öykü kahramanımız, Ressam AZMİ AYTEKİN Yazan: Mehmet KUVVET Kaynaklar: Nil AYTEKİN (kızı) Erdal EKSERT (Yönetmen)
Ekleme Tarihi: 16 Haziran 2021 - Çarşamba

TRABZON’DAN ÖYKÜSEL PORTRELER - 1 RESSAM AZMİ AYTEKİN

Kahramanımız 1936’da Trabzon’da doğar.

Aslen Akçaabatlı olmasına rağmen çocukluk yıllarını dedesinin arazi satın aldığı Zigana’da geçirir.

Yirmili yaşlara geldiğinde Türkiye’nin kapısını aralar.

1967’de Almanya’ya gider, iki yıl sanat eğitimi alır.

Müteahhit olan babası Remzi Bey, kahramanımızın da inşaatçı olmasını istediği için geri dönmeyince harçlığını keser.

1969’da 26 yaşında, cebinde beş parasız dünya turuna çıkar.

Her sanat akımını, dinleri sadece kitaplardan okuyarak değil, bizzat yerinde yaşayıp tanık olmak ister.

Yaklaşık sekiz yıl, -ABD hariç- dünyanın birçok ülkesini gezer.

Gittiği bazı ülkelerde konsolosluklardan maddi destek almak zorunda kalır.

Kuzey Afrika’dadır.

Cebelitarık boğazından İspanya’ya geçmek için paraya ihtiyacı vardır.

Türk Konsolosluğunun kapısını çalar, 350 lira yardım alır.

Aldığı parayı o gece yer, parasızdır.

Ertesi gün konsolosluktan tekrar para isteyince talebi reddedilir.

“O zaman ben de Rus Konsolosluğundan isterim.” deyince konsolosluktan 300 lira daha koparır, Cebelitarık’ı geçer.

Yunanistan’da Chevrolet İmpala arabasıyla bineceği feribot iskeleden ayrılmaya başladığı anda aracına gaz verip feribotun içine park eder.

Doğayı, insanları, yaşamayı çok sevdiği için “Ölüme Karşı Grevdeyim.” der.

Kaybettiği oğlu Güneş’in içerisine açtığı sızı hiç dinmeyince köyüne döner.

Altı yılda, elleriyle taş evden dönüştürerek inşa ettiği ‘Güneş Sanat Merkezi’ni kurar.

Sanat merkezinde köklerin dili olur, dostlarını burada ağırlar.

Kökleri, örümcekleri, resimleri ve adları “bebek” olan üç kedisiyle kendine yeten bir dünya inşa eder.

Kökleri canlıyken kesmez, topladığı her köke anlam yükler;

“Kesik başlı aptal sekreter, Koreli Savaşçı, Çarşaflı kadın…”

Sergiler açar.

Resimlerden bazılarını, beğenen çocuklara armağan eder.

Duygusaldır, sattığı resimlerin bazılarını tekrar geri satın alır.

Açtığı Sanat Merkezi, Zigana’yı gezen turistlerin vazgeçilmezleri arasına girer.

Aykırı düşüncelerinden ötürü ilk zamanlar köy halkı tarafından sevilmez.

Öğreteceklerini insanları düşündürerek kalıcı öğreti yolunu tercih eder.

Bir gün sanat merkezinin kapısına kuru bir dal diker, diktiği dalı sulamayı sürdürür. Neden kurumuş dalı dikip suladığını soranlara “O kuru dal değil, zamanı gelince gül açacak.” der.

Köylülerin “Bu delirdi” diye düşündüğü bir zamanda köyde bir sergi açar, dağ başında trafik kitlenir.

Ve köy halkına “Bakın işte kuru dal böyle gül açar.” diyerek hayat dersi verir.

Ziyarete gelen turistlerin bıraktığı dövizleri gören köy halkı, kendisini sevmenin ötesinde; dükkanlarının isimlerini sanat merkezinin ismiyle özdeşleştirip “Güneş Kasabı, Güneş Çay Ocağı, Güneş Bakkaliyesi” diye değiştirmeye başlar.

Yaşam tarzı ve sanatçı kimliğinden ötürü TRT ve NTV’nin belgesellerine konu olur, Tayfun Talipoğlu’nun “Bam Teli” programında konuk olarak yerini alır.

Kurucusu olduğu Güneş Sanat Merkezi’nin içi köklerle sarılı olduğundan zaman zaman sineklerin akınına uğrar.

Çözüm kolaydır.

Yakaladığı örümcekleri sanat merkezine salar, sineklerden kurtulur.

Sanat Merkezinin giriş kapısında dikkat çeken bir yazı yazar:

“Köklere ve resimlere dokunmayınız; örümcekler incinir”

Bir gün takma dişlerini çıkarır.

“Neden dişlerini çıkardın, rahatsız ediyorsa diş doktoruna gidelim.”diyen kızına:

“Hayır, ben sabah midemle konuştum..”diye yanıt verir.

Kızını biraz düşündürdükten sonra; “Bu sabah karnımdan gelen bir çığlık duydum. Midem bağırıyordu ‘Yeteeer yaa! Takmışsın ağzına canavar gibi bir öğütme makinesi, hızla kesip kesip yolluyorsun aşağıya. Ben bunları o hızla öğütemiyorum artık. Ağzında benimle aynı yaşta, o ne yiyebiliyorsa ben onu öğütebilirim. Bana onları yolla.’

İşte ben bu sesi duyunca çıkardım o dişli çarkı ağzımdan ve dereye attım” der.

Yakalandığı deri hastalığı yüzünden gözüne beş yıl uyku girmez.

İstanbul’da Ermeni Surp Pirgiç hastanesi hariç Türkiye’de gezmedik hastane bırakmaz.

Derdine çare bulamaz.

İstanbul’da bir sergi açar.

Açılışa yalnızca hastane başhekimlerini davet eder.

Davetliler arasındaki Ermeni hastanesi başhekimi de vardır.

Başhekimin yazdığı reçete ile bir haftada sağlığına kavuşur.

Sergi açılışlarında kırmızı - beyaz kurdele yerine, fırçasını sildiği bezleri kestirir.

“Kırmızı - beyaz kurdeleyi, tavuk çiftliği açarken de kesiyorlar” der.

Başına bağladığı kefen bezi ile dolaşır,

“Bundan gayrısı yalan.” der.

Hastalıkları artınca son yıllarını İzmir’de ailesinin yanında geçirir.

2017’de sanat merkezini, örümceklerine ve köklerine emanet ederek yaşamdan ayrılır.

Bu öykü kahramanımız, Ressam AZMİ AYTEKİN

Yazan: Mehmet KUVVET

Kaynaklar: Nil AYTEKİN (kızı)

Erdal EKSERT (Yönetmen)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve araklimanset.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.