deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler acotr.org bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler bahis siteleri casino siteleri deneme bonusu veren siteler

Nazmi Emin
Köşe Yazarı
Nazmi Emin
 

Sivas’ta Kısa Bir Müddet Eğleştim

Sivas’a ilk kez 1989’un Ağustos’unda kısa dönem (sekiz ay) askerlik için geldim. İki buçuk aylık acemi birliğini burada geçirdim ve sonrada usta birliği için Tokat’a geçtim. Sivas’ta sanırım bir kez dışarı çıkmıştım çünkü yemin töreninden sonra müsaade ettiler. Hatırımda tek kalan yer valiliğin bulunduğu büyük meydan birde askerlik yaptığım 48. piyade alayı. Gerçi Sivas’ta askerlik yaptığımı duyanlar “Temel Tepe” mi diye soruyorlar. Temel Tepe soğuğuyla meşhur bir yer ama bizim zamanımızda kullanılmıyordu. Bizim askerlik yaptığımız yer oranın yaklaşık 100 metre aşağısındaydı. Sivas’la daha sonra hatırladığım kadarıyla bir irtibatım olmadı. Ancak 2003’de Haliç-İstanbul’da açılan “Miniatürk” vasıtasıyla bu şehre ait önemli tarihi eserleri görme imkânımız oldu. Miniatürk, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş.’nin tarifine göre: “Antik Çağdan Roma’ya ve Bizans’a, Selçuklu ’ya Osmanlı’ya değin, bu topraklarda hüküm sürmüş ve iz bırakmış her medeniyetin kültürlerinden günümüze kalan zengin mimari mirası bir araya getiren Miniatürk, ‘Büyük Ülkenin Küçük Bir Modeli’ sloganıyla yola çıkarak, Türkiye’nin vitrini oldu. Özellikle yurt dışından gelen misafirlerimi ilk getirdiğim yer burasıdır. Böylece misafirlerimin Türkiye sınırları içerisinde var olan önemli tarihi eserleri bir arada görüp Anadolu’nun kültür yapısını kavramalarına yardımcı oluyordu. Misafirlerimin Selçuklu döneminden kalma Sivas ve Erzurum’daki çifte minareli medreseler çok dikkatlerini çekiyor; özellikle onların taştan yapılmış heybetli giriş kapısındaki süslemeleri. İşin doğrusu bende çok etkilendim. Misafirlerime Osmanlı ve Selçuklu mimarilerini basitçe anlattıktan sonra eserler üzerinden sorduğumda Bursa Ulu Camisi hariç diğerlerini ayrıt edebildiler. Bir başka şey, Miniatürk’de sanki Selçuklu eserleri daha baskın veya çok ayrıt edici özellikleri var. Tabi şunu da unutmamalı ki Osmanlının büyük bir parçası da Balkanlar’da kaldı. İşte bu Miniatürk sayesinde Selçuklu dönemi medreselerine karşı bir muhabbet uyandı. Erzurum, Kayseri ve Konya’ya gitmiştim. Sivas’ta da kısa süreli askerlikten dolayı bulunmuştum ama bu eserleri görme fırsatımız olmamıştı. 14.10.2021 de 24 saatlik biraz iş biraz ziyaret türünden bir seyahatim oldu Sivas’a. Aslında memleketim Trabzon gibi uçak severleri çok olsaydı seyahatim günübirlikte olabilirdi. Güne erken başlayabilmek için akşamdan geldim buraya. Akşam kaldığım otelde Çorumlu iki galerici gençle tanıştım. Malatya’dan araba almışlar, dönüşte de geç olduğundan konaklama için buraya uğramışlar. Fırsat bu fırsat, otelin hamamına gitmişler. Onların tabiriyle Balili (Uzak Doğudan masaj için gelen herkese burada Bali’den geldi diyorlar, sanırım Bali buralarda tanındığı için, yoksa her gelen oradan gelmiyor) kızlar hem masaj hem de hamamda keselemeyi yapmışlar. Masajdan memnun kalmışlar ama keselemeyi beğenmediler. Kese işinde kollu-kuvvetli adam lazım, bunlar ufak tefek cılız kalıyor dediler. Sivaslı pos bıyıklı kesecilerin yerini çekik gözlü minyon kızlar almış. Halbuki büyük şehirlerde Sivaslı keseciler meşhurdur. Diğer otellerde de böylemi bilmiyorum ama muhtemelen pandemi’den dolayı bulunmuş pratik bir çözüme benziyor. Kısıtlı zamanım olduğundan Miniatürk’ten tanıdığım Selçuklu dönemi eserlerini sadece ziyaret niyetim vardı ama Sivas Kongresi’nin yapıldığı okulu da görmek istedim. Selçuklu dönemini ikiye ayırmak lazım; birincisi Selçuklu Sultanlarının hüküm sürdüğü dönemki 1243’de Köse Dağı savaşında Moğollara yenilince Moğol-İlhanlı devletinin kontrolüne geçiyor. Bu dönemden sonra vezirler dönemi başlıyor. İkinci dönemde yapılmış medreselerin giriş kapısının üstünde ikide minare var. Erzurum’daki Çifte Minareli medrese ’de bu cümledendir. Selçuklu ‘nün birinci döneminin en önemli iki eserinden birisi olan Ulu Cami (1196-97); hafif eğimli duran tuğladan tek minaresi, kubbesi olmayan hafif eğimli bir çatısı, düz tavan ve Osmanlı camilerinin aksine bol kemerli bir yapıdır. Diğeri ise “Keykavus Darüşşifası” (1217); klasik Selçuklu medresesi yapısı gibi girişte heybetli taş işlemlerinin yapıldığı bir kapı ve ortası boş kare formatında bina. Şifahaneler Selçukluda meşhur, Kayseri’deki Gevher Nesibe Şifa ve tıp medresesi (1205-6) buraya göre çok daha büyük idi. Vezirler dönemi yapılarından Buruciye Medresesi, sağlam kalmış muhteşem taç kapısıyla Sivas'ın ve Anadolu'nun ünlü yapıları arasında sayılır. 1271-72 yılında yapılan medrese, Hamedan-İran yakınlarındaki Burucerd'den gelme Muzaffer Burucerdî tarafından fizik, kimya, astronomi öğretimi yapılmak amacıyla yaptırılmış olup, Anadolu'daki simetrisi en düzgün medrese planına sahiptir. Açık avlulu medrese, dört eyvanlı ve iki katlıdır. Buruciye Medresesi, dışa taşkın taç kapısının yanlarındaki iki penceresi ve köşelerdeki yivli kuleleriyle, uyumlu öğelerden oluşan çok düzenli bir görünüm taşımaktadır. Sivas’taki en güzel Selçuklu eseri benim gördüğüm (Divriği Ulu Camı hariç) kadarıyla vezirler döneminde yapılan Gök Medrese’dir. Bu yapı, Türk mimarisinin ve süsleme sanatının birlikte görülebildiği en önemli yapılardan kabul edilir. Yapının çeşitli bölümlerindeki yazıtlardan Vezir Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından, 1271-72 yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Gök Medrese'nin mermer taş kapısı, bu dönemde rastlanmayan bir yapı çeşidi olup zengin bir görünüme sahiptir. Yapı, açık avlulu, dört eyvanlı, iki katlı plan özelliğine sahiptir. Yapıldığı tarihten itibaren dini ilimlerin tahsil edildiği medrese olarak hizmet verdiği bilinen bina 1926 yılında müzeye dönüştürülmüştür. Keykavus Darüşşifası’nın tam karşısına vezirler döneminde yapılmış Çifte Minareli medrese (1271-72) var. Bu medrese şifahaneden daha yüksek yapılmış ama kapısı, ön cephesi ve iki minaresi bugün ayakta kalmış diğer kısımlar yıkılmış. Taç kapının hemen üzerinde ki yazıtta, medresenin Moğol-İlhanlı Veziri Sahip Şemseddin Mehmet Cüveyni tarafından 1271-72 yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Yapının günümüze ulaşan tek özgün yanı, Anadolu'nun en yüksek taç kapısına sahip görkemli ön cephesidir. Taç kapı üzerinde yükselen iki minare ise adeta Sivas'ın sembolü olmuştur. Anadolu'da yapılmış en abidevi medreselerden biri olup, Dârü'l-hadis adıyla da bilinir. İki katlı, dört eyvanlı bir yapı idi. Taç kapının üzerindeki tuğla minareler çini bezemelidir. Erzurum’daki Yakutiye Medresesinin Taç kapısının üzerindeki tek satırlık Arapça kitabeye göre medrese, Moğol Hanı Olcaytu döneminde (1310-11) Gazan Han ve Bolugan Hatun’un paralarıyla yaptırılmıştır. Buradaki ilginç bir durum, yukarıdaki Çifte minareli Medrese ’deki yazıtta Moğol Hanı’nın ismi yerine vezirinin ismi geçiyor ama Yakutiye Medresesi’nde ise Moğol Hanı’nın ismi geçiyor. Bunun sebebini İslam sanatı hocası Dr. Patricia Blessing’nun Moğol Fetih’inden Sonra Anadolu'yu Yeniden İnşa (1240–1330) adlı çalışmasında şöyle açıklıyor; İslami eserlerin kitabelerine Müslüman olmayanların isimleri yazılmıyordu onun yerine Müslüman vezirin ismi yazılıyor. Moğol hanları 1290’dan sonra Müslüman olunca Erzurum Yakutiye Medresesi’nde (1310-11) olduğu gibi artık isimleri yazılmaya başlandı. Bugün Sivas’a bağlı Divriği, Sivas’a 2,5-3 saat mesafede olup Sivas, Erzincan, Elâzığ ve Malatya’nın yaklaşık ortasına denk geliyor. Sivas’a uzak ve bizimde zamanımız kısıtlı olduğundan oraya gidemedik. Burada bulunan Divriği Ulu Cami ve Daruşşifa’sı, mimari özelliklerinin yanı sıra, sergilediği zengin Anadolu geleneksel taş işçiliği örnekleriyle UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yer almakta olup Türkiye’nin bu listeye giren ilk mimari yapısıdır. Mengücekoğulları’nın (Selçuklular devrinde 11-13. yüzyıllarda Erzincan, Kemah, Divriği ve Karahisar şehirlerinin bulunduğu bölgeyi yönetmiş olan bir Türk hanedanı) yönetimi altında olduğu dönemde camisi ile birlikte 1228-1229 yıllarında yaptırılmıştır. İslam mimarisinin bu başyapıtı iki kubbeli türbeye sahip bir cami ve ona bitişik bir şifahane ’den oluşmaktadır. Sivas Kongresinin yapıldığı bina fotoğraflarda çok büyüleyici gözüküyordu bundan dolayı programımıza onu da ilave ettik. Bu yapı, 1892 tarihinde Sivas Valisi tarafından yapılmış olup, yapıldığı tarihten itibaren 1981’e kadar okul binası olarak kullanıldı. Yapılışından müze (1983) oluncaya kadar; İdadi, Sultani, Sivas Lisesi ve Kongre Lisesi adları ile anılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk ve Heyet-i Temsiliye tarafından 2 Eylül-18 Aralık 1919 tarihleri arasında "Millî Mücadele Karargâhı" olarak kullanılan bina Cumhuriyet tarihimiz için önemlidir. İşin doğrusu çok etkilendim, bina fotoğraflarda gördüğümden daha görkemli ve güzel. Binanın iç kısmında ayrı bir estetik ve ferahlık var. Geniş koridorlar ve yüksek tavanlarıyla beni mest etti. Doğrusu öyle bir okulda okumak isterdim. Sivas’ta halk ozanı Aşık Veysel çok popüler gözüküyor. Çünkü dolaşırken sık sık onun posterleri ve sazının da bulunduğu hediyelik eşyalara rastladım. Alevi ve Bektaşi edebiyatının yedi ulu ozanından kabul edilen Pir Sultan Abdal ile ilgili ise bir şeye rastlamadım. Sivas’ın Banaz köyünde onun çok büyük heykeli var ama belli ki Şehir merkezinde Aşık Veysel kadar ilgi görmüyor. Semahatımızın son durağında sıra Sivas mutfağına geldi. Yöresel yemek olarak “Sivas tabağı” önerildi. Tabakta, mumbar (koyunun kalın bağırsaklarının iç harç ile doldurulmasıyla yapılan bir çeşit dolma), içli köfte, yaprak sarması, patatesli hingel (içinde patates olan mantının büyüğü), mantı ve yoğurt vardı. Eski Müslüman şehirlerde mumbar hep var sanki. Fas-Marakeş’de ona rastladım hatta Avrupalı turistler yiyordu, ben de ilk orada tattım. Sivas köftesi de meşhurmuş ama biz onu tercih etmedik. Tatlı olarak hurma-kalburabastı meşhurmuş. Adetimiz üzere her yörenin kendine has yemeklerini tattığımızdan ondanda sipariş ettik. Sanırım bu seyahatin en büyük sürprizlerinden biriside bu idi. Rahmetli Annem çocukluğumuzda bu tatlıyı çok yapardı. Biz ona sadece hurma tatlısı derdik. Aslında bu tatlı batıyı bilmem ama Doğu Anadolu’da meşhur çünkü birçok insan onu biliyor. 22.10.2021 İstanbul. Nazmi Emin   https://kultur.istanbul/miniaturk-muzesi-2 https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/sivas/gezilecekyer/burucye-medreses https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/sivas/gezilecekyer/gok-medrese302080 https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/sivas/gezilecekyer/cfte-mnarel-medrese Ayşe Denknalbant, Yakutiye Medresesi ve Kümbeti, TDVİA. Patricia Blessing, Moğol Fetih’inden Sonra Anadolu'yu Yeniden İnşa, Kültür-Tarih-Youtube, 19 Mayıs 2020. https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/sivas/gezilecekyer/dvrg-ulu-cam-ve-darussfasi http://dosim.kulturturizm.gov.tr/muze/370
Ekleme Tarihi: 30 Ekim 2021 - Cumartesi

Sivas’ta Kısa Bir Müddet Eğleştim

Sivas’a ilk kez 1989’un Ağustos’unda kısa dönem (sekiz ay) askerlik için geldim. İki buçuk aylık acemi birliğini burada geçirdim ve sonrada usta birliği için Tokat’a geçtim. Sivas’ta sanırım bir kez dışarı çıkmıştım çünkü yemin töreninden sonra müsaade ettiler. Hatırımda tek kalan yer valiliğin bulunduğu büyük meydan birde askerlik yaptığım 48. piyade alayı. Gerçi Sivas’ta askerlik yaptığımı duyanlar “Temel Tepe” mi diye soruyorlar. Temel Tepe soğuğuyla meşhur bir yer ama bizim zamanımızda kullanılmıyordu. Bizim askerlik yaptığımız yer oranın yaklaşık 100 metre aşağısındaydı.

Sivas’la daha sonra hatırladığım kadarıyla bir irtibatım olmadı. Ancak 2003’de Haliç-İstanbul’da açılan “Miniatürk” vasıtasıyla bu şehre ait önemli tarihi eserleri görme imkânımız oldu. Miniatürk, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş.’nin tarifine göre: “Antik Çağdan Roma’ya ve Bizans’a, Selçuklu ’ya Osmanlı’ya değin, bu topraklarda hüküm sürmüş ve iz bırakmış her medeniyetin kültürlerinden günümüze kalan zengin mimari mirası bir araya getiren Miniatürk, ‘Büyük Ülkenin Küçük Bir Modeli’ sloganıyla yola çıkarak, Türkiye’nin vitrini oldu. Özellikle yurt dışından gelen misafirlerimi ilk getirdiğim yer burasıdır. Böylece misafirlerimin Türkiye sınırları içerisinde var olan önemli tarihi eserleri bir arada görüp Anadolu’nun kültür yapısını kavramalarına yardımcı oluyordu.

Misafirlerimin Selçuklu döneminden kalma Sivas ve Erzurum’daki çifte minareli medreseler çok dikkatlerini çekiyor; özellikle onların taştan yapılmış heybetli giriş kapısındaki süslemeleri. İşin doğrusu bende çok etkilendim. Misafirlerime Osmanlı ve Selçuklu mimarilerini basitçe anlattıktan sonra eserler üzerinden sorduğumda Bursa Ulu Camisi hariç diğerlerini ayrıt edebildiler. Bir başka şey, Miniatürk’de sanki Selçuklu eserleri daha baskın veya çok ayrıt edici özellikleri var. Tabi şunu da unutmamalı ki Osmanlının büyük bir parçası da Balkanlar’da kaldı. İşte bu Miniatürk sayesinde Selçuklu dönemi medreselerine karşı bir muhabbet uyandı. Erzurum, Kayseri ve Konya’ya gitmiştim. Sivas’ta da kısa süreli askerlikten dolayı bulunmuştum ama bu eserleri görme fırsatımız olmamıştı.

14.10.2021 de 24 saatlik biraz iş biraz ziyaret türünden bir seyahatim oldu Sivas’a. Aslında memleketim Trabzon gibi uçak severleri çok olsaydı seyahatim günübirlikte olabilirdi. Güne erken başlayabilmek için akşamdan geldim buraya. Akşam kaldığım otelde Çorumlu iki galerici gençle tanıştım. Malatya’dan araba almışlar, dönüşte de geç olduğundan konaklama için buraya uğramışlar. Fırsat bu fırsat, otelin hamamına gitmişler. Onların tabiriyle Balili (Uzak Doğudan masaj için gelen herkese burada Bali’den geldi diyorlar, sanırım Bali buralarda tanındığı için, yoksa her gelen oradan gelmiyor) kızlar hem masaj hem de hamamda keselemeyi yapmışlar. Masajdan memnun kalmışlar ama keselemeyi beğenmediler. Kese işinde kollu-kuvvetli adam lazım, bunlar ufak tefek cılız kalıyor dediler. Sivaslı pos bıyıklı kesecilerin yerini çekik gözlü minyon kızlar almış. Halbuki büyük şehirlerde Sivaslı keseciler meşhurdur. Diğer otellerde de böylemi bilmiyorum ama muhtemelen pandemi’den dolayı bulunmuş pratik bir çözüme benziyor.

Kısıtlı zamanım olduğundan Miniatürk’ten tanıdığım Selçuklu dönemi eserlerini sadece ziyaret niyetim vardı ama Sivas Kongresi’nin yapıldığı okulu da görmek istedim. Selçuklu dönemini ikiye ayırmak lazım; birincisi Selçuklu Sultanlarının hüküm sürdüğü dönemki 1243’de Köse Dağı savaşında Moğollara yenilince Moğol-İlhanlı devletinin kontrolüne geçiyor. Bu dönemden sonra vezirler dönemi başlıyor. İkinci dönemde yapılmış medreselerin giriş kapısının üstünde ikide minare var. Erzurum’daki Çifte Minareli medrese ’de bu cümledendir.

Selçuklu ‘nün birinci döneminin en önemli iki eserinden birisi olan Ulu Cami (1196-97); hafif eğimli duran tuğladan tek minaresi, kubbesi olmayan hafif eğimli bir çatısı, düz tavan ve Osmanlı camilerinin aksine bol kemerli bir yapıdır. Diğeri ise “Keykavus Darüşşifası” (1217); klasik Selçuklu medresesi yapısı gibi girişte heybetli taş işlemlerinin yapıldığı bir kapı ve ortası boş kare formatında bina. Şifahaneler Selçukluda meşhur, Kayseri’deki Gevher Nesibe Şifa ve tıp medresesi (1205-6) buraya göre çok daha büyük idi.

Vezirler dönemi yapılarından Buruciye Medresesi, sağlam kalmış muhteşem taç kapısıyla Sivas'ın ve Anadolu'nun ünlü yapıları arasında sayılır. 1271-72 yılında yapılan medrese, Hamedan-İran yakınlarındaki Burucerd'den gelme Muzaffer Burucerdî tarafından fizik, kimya, astronomi öğretimi yapılmak amacıyla yaptırılmış olup, Anadolu'daki simetrisi en düzgün medrese planına sahiptir. Açık avlulu medrese, dört eyvanlı ve iki katlıdır. Buruciye Medresesi, dışa taşkın taç kapısının yanlarındaki iki penceresi ve köşelerdeki yivli kuleleriyle, uyumlu öğelerden oluşan çok düzenli bir görünüm taşımaktadır.

Sivas’taki en güzel Selçuklu eseri benim gördüğüm (Divriği Ulu Camı hariç) kadarıyla vezirler döneminde yapılan Gök Medrese’dir. Bu yapı, Türk mimarisinin ve süsleme sanatının birlikte görülebildiği en önemli yapılardan kabul edilir. Yapının çeşitli bölümlerindeki yazıtlardan Vezir Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından, 1271-72 yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Gök Medrese'nin mermer taş kapısı, bu dönemde rastlanmayan bir yapı çeşidi olup zengin bir görünüme sahiptir. Yapı, açık avlulu, dört eyvanlı, iki katlı plan özelliğine sahiptir. Yapıldığı tarihten itibaren dini ilimlerin tahsil edildiği medrese olarak hizmet verdiği bilinen bina 1926 yılında müzeye dönüştürülmüştür.

Keykavus Darüşşifası’nın tam karşısına vezirler döneminde yapılmış Çifte Minareli medrese (1271-72) var. Bu medrese şifahaneden daha yüksek yapılmış ama kapısı, ön cephesi ve iki minaresi bugün ayakta kalmış diğer kısımlar yıkılmış. Taç kapının hemen üzerinde ki yazıtta, medresenin Moğol-İlhanlı Veziri Sahip Şemseddin Mehmet Cüveyni tarafından 1271-72 yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Yapının günümüze ulaşan tek özgün yanı, Anadolu'nun en yüksek taç kapısına sahip görkemli ön cephesidir. Taç kapı üzerinde yükselen iki minare ise adeta Sivas'ın sembolü olmuştur. Anadolu'da yapılmış en abidevi medreselerden biri olup, Dârü'l-hadis adıyla da bilinir. İki katlı, dört eyvanlı bir yapı idi. Taç kapının üzerindeki tuğla minareler çini bezemelidir.

Erzurum’daki Yakutiye Medresesinin Taç kapısının üzerindeki tek satırlık Arapça kitabeye göre medrese, Moğol Hanı Olcaytu döneminde (1310-11) Gazan Han ve Bolugan Hatun’un paralarıyla yaptırılmıştır. Buradaki ilginç bir durum, yukarıdaki Çifte minareli Medrese ’deki yazıtta Moğol Hanı’nın ismi yerine vezirinin ismi geçiyor ama Yakutiye Medresesi’nde ise Moğol Hanı’nın ismi geçiyor. Bunun sebebini İslam sanatı hocası Dr. Patricia Blessing’nun Moğol Fetih’inden Sonra Anadolu'yu Yeniden İnşa (1240–1330) adlı çalışmasında şöyle açıklıyor; İslami eserlerin kitabelerine Müslüman olmayanların isimleri yazılmıyordu onun yerine Müslüman vezirin ismi yazılıyor. Moğol hanları 1290’dan sonra Müslüman olunca Erzurum Yakutiye Medresesi’nde (1310-11) olduğu gibi artık isimleri yazılmaya başlandı.

Bugün Sivas’a bağlı Divriği, Sivas’a 2,5-3 saat mesafede olup Sivas, Erzincan, Elâzığ ve Malatya’nın yaklaşık ortasına denk geliyor. Sivas’a uzak ve bizimde zamanımız kısıtlı olduğundan oraya gidemedik. Burada bulunan Divriği Ulu Cami ve Daruşşifa’sı, mimari özelliklerinin yanı sıra, sergilediği zengin Anadolu geleneksel taş işçiliği örnekleriyle UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yer almakta olup Türkiye’nin bu listeye giren ilk mimari yapısıdır. Mengücekoğulları’nın (Selçuklular devrinde 11-13. yüzyıllarda Erzincan, Kemah, Divriği ve Karahisar şehirlerinin bulunduğu bölgeyi yönetmiş olan bir Türk hanedanı) yönetimi altında olduğu dönemde camisi ile birlikte 1228-1229 yıllarında yaptırılmıştır. İslam mimarisinin bu başyapıtı iki kubbeli türbeye sahip bir cami ve ona bitişik bir şifahane ’den oluşmaktadır.

Sivas Kongresinin yapıldığı bina fotoğraflarda çok büyüleyici gözüküyordu bundan dolayı programımıza onu da ilave ettik. Bu yapı, 1892 tarihinde Sivas Valisi tarafından yapılmış olup, yapıldığı tarihten itibaren 1981’e kadar okul binası olarak kullanıldı. Yapılışından müze (1983) oluncaya kadar; İdadi, Sultani, Sivas Lisesi ve Kongre Lisesi adları ile anılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk ve Heyet-i Temsiliye tarafından 2 Eylül-18 Aralık 1919 tarihleri arasında "Millî Mücadele Karargâhı" olarak kullanılan bina Cumhuriyet tarihimiz için önemlidir. İşin doğrusu çok etkilendim, bina fotoğraflarda gördüğümden daha görkemli ve güzel. Binanın iç kısmında ayrı bir estetik ve ferahlık var. Geniş koridorlar ve yüksek tavanlarıyla beni mest etti. Doğrusu öyle bir okulda okumak isterdim.

Sivas’ta halk ozanı Aşık Veysel çok popüler gözüküyor. Çünkü dolaşırken sık sık onun posterleri ve sazının da bulunduğu hediyelik eşyalara rastladım. Alevi ve Bektaşi edebiyatının yedi ulu ozanından kabul edilen Pir Sultan Abdal ile ilgili ise bir şeye rastlamadım. Sivas’ın Banaz köyünde onun çok büyük heykeli var ama belli ki Şehir merkezinde Aşık Veysel kadar ilgi görmüyor.

Semahatımızın son durağında sıra Sivas mutfağına geldi. Yöresel yemek olarak “Sivas tabağı” önerildi. Tabakta, mumbar (koyunun kalın bağırsaklarının iç harç ile doldurulmasıyla yapılan bir çeşit dolma), içli köfte, yaprak sarması, patatesli hingel (içinde patates olan mantının büyüğü), mantı ve yoğurt vardı. Eski Müslüman şehirlerde mumbar hep var sanki. Fas-Marakeş’de ona rastladım hatta Avrupalı turistler yiyordu, ben de ilk orada tattım. Sivas köftesi de meşhurmuş ama biz onu tercih etmedik. Tatlı olarak hurma-kalburabastı meşhurmuş. Adetimiz üzere her yörenin kendine has yemeklerini tattığımızdan ondanda sipariş ettik. Sanırım bu seyahatin en büyük sürprizlerinden biriside bu idi. Rahmetli Annem çocukluğumuzda bu tatlıyı çok yapardı. Biz ona sadece hurma tatlısı derdik. Aslında bu tatlı batıyı bilmem ama Doğu Anadolu’da meşhur çünkü birçok insan onu biliyor.

22.10.2021 İstanbul.
Nazmi Emin

 

https://kultur.istanbul/miniaturk-muzesi-2
https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/sivas/gezilecekyer/burucye-medreses
https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/sivas/gezilecekyer/gok-medrese302080
https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/sivas/gezilecekyer/cfte-mnarel-medrese
Ayşe Denknalbant, Yakutiye Medresesi ve Kümbeti, TDVİA.
Patricia Blessing, Moğol Fetih’inden Sonra Anadolu'yu Yeniden İnşa, Kültür-Tarih-Youtube, 19 Mayıs 2020.
https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/sivas/gezilecekyer/dvrg-ulu-cam-ve-darussfasi
http://dosim.kulturturizm.gov.tr/muze/370

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve araklimanset.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.