Vefailik
Son yapılan çalışmalara göre, Anadolu’da, Orta Asya ve Türk kökenli olmayan başka bir tasavvufi yapı ortaya çıktı. Bu yapı, 11. yüzyılda meşhur Iraklı Şeyh “Seyit Ebu’l Vefa” nın kurdu “Vefai Tarikatı”dır. Yeni belgeler sayesinde daha önce dikkat çekmeyen bu tarikatın bugün ne kadar önemli olduğu anlaşılıyor.[1]
Vefailik, Seyit Ebu’l Vefa (ö.1107) tarafından Bağdat’ta kuruldu ve Anadolu, Suriye ve Irak sahasında etkili oldu. Ebu’l Vefa hakkında yazılan menakıpnamede[2], onun babası Ehl-i Beyt’den olup, soyu “Zeynel Abidin”e dayanıyor. Dönemin Abbasi yönetimi tarafından seyitlere yapılan baskıdan kaçarak Kürt aşiretleri arasına yerleşmiş ve “Beni Nercis” aşiretinden bir Kürt kadınla evlenmiş; Ebu’l Vefa bu evlilikten doğmuştur. Anne tarafından Kürt olması hasebiyle “el kürdi” olarak tanınmış.[3]
Menakıpnamede anlatılan bazı olaylar, onun Ehl-i Sünnet ilkelerine pek uymayan bazı davranışlara sahip olduğunu göstermektedir. Kitapta, Bağdat’taki halifenin şeyhe bir mektupla birlikte bir şarap kadehi gönderdiği; mektupta, kadın-erkek bir arada yaptığı ayinlerde şarap sunmak için kullanılmak üzere bu kadehin gönderildiğinin yazıldığı hikâye edilir.[4] Benzer bir olayın Ahmet Yesevi için de söz konusu olduğu gibi,[5] ilk dönem Osmanlı dervişlerinden Geyikli Baba içinde bu hikâyenin farklı bir türü anlatılır. H. Ziya Ülgen’in yayınladığı bir belgede Geyikli Baba şarap içmektedir. Bu sebeple Orhan Gazi kendisine “iki yük araki ve iki yük şarap” yollamış; zira “baba mey-hor dur” diye.[6]
Ebu’l Vefa, kadın-erkek bir arada ayinler yapmış olmalı. Çünkü onun 13. yüzyıl Anadolu’sundaki en güçlü temsilcisi olan ve Babai isyanı diye bilinen büyük sosyal ayaklanmayı gerçekleştiren (1240) Baba İlyas’ın da bu tür ayinler yaptığını bizzat torunu Elvan Çelebi, onun hakkında yazdığı Menakıbü’l-kudsiyye’de nakletmektedir.[7]
Ebu’l Vefa’nın müritlerinin büyük bir çoğunluğu, konar-göçer Türkmen ve Kürtler ‘den oluştuğu anlaşılmaktadır. Zira, ölümünün ardından Ali el-Kürdi, Mead el-Kürdi, Cakir el-Kürdi, Boğa b. Batu, Abdurrahman b. Dogancı, Muhammed Türkmani, Şeyh Turhan, Şeyh Tekin, Muhammed b. Belikısa gibi halifelerinden bir kısmı “Kürdi” mahlasıyla, bir kısmı ise Türkçe isimler ile anılıyordu. Ebü’l-Vefâ döneminden yaklaşık yüzyıl sonra yaşadığı tahmin edilen Anadolu’daki en önemli temsilcisi Dede Garkın ve halifelerinin faaliyetleriyle Vefailiği daha çok biliyoruz.[8]
Tarikatın en çok tartışılan yönü, Sünni veya gayri Sünni bir tarikat olup olmadığıdır. Tarikatın ilk dönemini saymazsak, konar-göçer aşiretler arasında gayri Sünni motiflere sahipti. İşte bu yapısı itibarıyla göçebe Türkmenler ve Kürtler arasında çok taraftar toplamış.[9]
Hacı Bektaş-ı Veli Horasandan Anadolu’ya göçerken muhtemelen bir Haydari dervişiydi. Velayetnamedeki vurguya bakılırsa birazda Yesevilikle irtibatı olmuş. Haydarilik ve Yesevilik dışında Hacı Bektaş ile düşünülen diğer tarikatta Vefailik’tir. Orta Çağın konuyla ilgili önemli kaynaklarından, Eflaki, Elvan Çelebi ve Aşıkpaşazade’nin Hacı Bektaş’ı bir Vefa-i şeyhi olan Baba İlyas ile beraber zikretmeleri onunda bir Vefa-i şeyhi olarak görünmesine neden olur. Buraya kadar yapılan açıklamadan anlaşılacağı gibi Hacı Bektaş’ın, her birinin kendine has yönü ve aralarında ilişkileri sabit olan çeşitli tasavvuf çevreleriyle irtibatı olmuş, bunlardan biride Vefailiktir.[10]
Vefailiğin Anadolu coğrafyasındaki esas tesiri, Bektaşilikten ziyade Kızılbaş Aleviliği üzerinde olmuştur. Kızılbaş Alevi ocak sisteminde bazı büyük ocaklar mürşit ocağı olarak kabul edilir ve diğer küçük ocaklar bunlara bağlıdır. Kızılbaş Alevi İcazetnamelerde “Ağuiçen” ve “Dede Garkın” mürşit ocaklarının Ebu’l Vefa’yı referans göstermeleri, Kızılbaş Alevi ocaklarının bir kısmının Vefaiyye ile bağlantısını gösterir.[11]
Ağuiçenler, çoğunluğu Kürtçe ve Zazaca olmakla beraber bir kısmı da Türkçe konuşan ocakların mürşit ocağıdır. Bu mürşit ocağı, ellerinde bulunan bazı şecereler (soy kütüğü) vasıtasıyla kendilerini Irak merkezli Vefailiğe bağlarlar. Adıyaman Ağuiçen Ocağı dedesi Hayri Doğan’ın elinde bulunan 23 Aralık 1158 tarihli seyitlik şeceresine göre soy kütükleri Ebu’l Vefa ailesi vasıtasıyla Zeynel Abidin’e yani Ehl-i Beyt’e dayanıyor.[12]
Sinemelli Kızılbaş Alevi Ocağı, ocak adı olmanın dışında bir aşiret adıdır da. Bu ocakta bulunan ve 1848’de yenilenmiş bir icazetnameye göre, Ebu’l Vefa’ya kadar giden tarikat silsilesi var. Sinemelli taliplerinin mürşit ocağı, Ağuiçenler’dir. Dolayısıyla, iki ocak arasındaki ilişki, Vefa-i bağlantısı etrafında oluşmuş tarihi kökenlere sahip.[13]
Günümüzde bir Kızılbaş Alevi ocağı olan Şeyh Süleyman Ocağına ait 1548 tarihli bir ziyaretname belgesi var. Bu ziyaretname, ilgili ocağa bağlı Şeyh Hasan’a, Irak’ta Alevilerce kutsal mekanları ziyaret ettiği için verilen belgedir. Ziyaretname’deki bir önemli ayrıntıda, Derviş Hasan’ın Vefa-i halifesi olarak atanmasına ait ibarenin metinde yer alması. Dolayısıyla bu belge, Şeyh Süleyman ocağının Vefai kökenli olduğunu göster.[14]
Şah İsmail’in çevresindeki halifeler ve aşiret reisleri, Safevi hareketini örgütlerken, bugünkü doğu ve güneydoğu Anadolu’daki Kızılbaş Aleviliğini oluşturan ocaklardan da yararlanmıştır. O dönemde Kızılbaş Aleviliği yeni şekilleniyordu. Dede Garkın aşireti ve onun gibi büyük aşiretler, Şah İsmail döneminde oluşan Kızılbaş ağına katıldı veya onun oluşumunda aktif rol oynadı.[15]
Öyle anlaşılıyor ki, Anadolu’daki geniş bir Vefa-i ağının veya o ağa bağlı aşiretlerin, 15. Yüzyılın sonu ve 16. Yüzyılın başında Safevi Tarikatı önderliğindeki hareket ile bütünleşmiş ve nihayetinde de bağımsız kimliğini kaybederek Kızılbaş Aleviliğinin birer unsuruna dönüşmüşlerdir.[16]
Dede Garkın
Ebu’l Vefa’ dan yüzyıl sonra yaşayan Dede Garkın (ö. 13. yüzyıl), Vefailiğin Anadolu’daki en önemli temsilcisidir. Burada bizi ilgilendiren asıl konu tarikatın ilk zuhurundaki hali değil de Dede Garkın ile Anadolu’da temsil edilen yapısıdır.[17] Vefâiliğin Anadolu’nun bilhassa kırsal kesimlerinde yayılmasında Dede Garkın’ın büyük katkısı vardır. Dolayısıyla Anadolu’da Vefailiği, Dede Garkın ve halifelerinin faaliyetleriyle daha çok biliyoruz.[18]
Muhtemelen Moğol istilâsı yüzünden kaçarak Anadolu’ya gelen Dede Garkın, ilk defa Elbistan-Maraş civarına yerleşti. O, Garkın boyunun Türkmen reisi ve aynı zamanda da dini lideriydi. Onun hakkındaki 1499 ve 1556 tarihli icazetnamelerde, esas isminin Numan olup Garkın Oymağının dedesi olduğundan bu lakapla anılıyordu. Bu icazetnamelerde bir diğer husus ise onun intisap silsilesini 11. Yüzyıldaki Ebu’l Vefa’ya dayandırılıyor. İşte bu bilgilerden de görüldüğü gibi Türkmenler ‘de tarikat şeyhliğinin boy liderliğiyle birlikte aile içinde sürdüğünü gösteriyor. Burada, Kızılbaş Aleviliğindeki dedeliğin soy sürme geleneğinin arka planını görüyoruz. [19]
Dede Garkın hakkında ortaya çıkan yeni belgeler ve Elvan Çelebi’nin Menakib’ul Kudsiye’sinde anlatılanlar birleşince, Orta Çağ Anadolu’sunda çok geniş tabanlı tesiri olan Vefa-i Tarikatı; Anadolu kırsalının dini tasavvufi hayatının önemli bir aktörü olduğunu gösterir.Menakıb’ul Kudsiye’ye göre Dede Garkın, 13. yüzyıl Anadolu’sundaki gayri Sünni-batıni gurupların organizasyonuyla ortaya çıkan Babai Hareketinin kurucusu Baba İlyas’ın atasıdır.[20]
Osmanlı döneminde Dede Garkın adını taşıyan çok sayıda zaviyenin varlığı ve bunların bazılarının 15. yüzyıl da hala faal olmaları, tarikatın kırsal kesimdeki etkisini göstermektedir. Bu tarikat 15. yüzyılın sonu ve 16. yüzyılın başı itibariyle de Kızılbaş Aleviliğine eklemleniyor. Bugün Dede Garkın, Kızılbaş Alevi inancının önemli bir parçasıdır. Bu topluluk içinde genel olarak kabul görmüş Dede Garkın mürşit ocağı onun devamıdır.[21]
Baba İlyas ve Babailer Hareketi
Babailik, Anadolu Selçukluları devrinde, Orta ve Güneydoğu Anadolu’da Baba İlyas’a bağlı Türkmenlerin isyanı dolayısıyla ortaya çıkan ve gayri Sünni bir istikamette gelişen dini-tasavvufi bir harekettir. İsyanı Amasya yöresinde faaliyet gösteren Baba İlyas-ı Horasani (ö. 1240) adında bir Türkmen şeyhi yönettiği için hareket onun adına izafeten Babailik adıyla anılmaktadır. Baba İlyas, Dede Garkın’ın hem torunu hem de halifesidir. DolayısıylaDede Garkın tarafından Türkmenler arasında yayılan Vefa-i tarikatına mensuptur.[22]
Babai Hareketi Amasya yakınındaki dergâhında başlatan Baba İlyas’a, o dönemde Anadolu’da etkili olan Vefailik gibi diğer gezgin derviş gurupları da katıldı. Sosyal ve ekonomik sıkıntılar içinde bunalan Türkmenler ve diğer konar göçerler, muhtemelen Baba İlyas’ı kurtarıcı gibi görüyordu. Halifelerinden Baba İshak liderliğinde Kefersud-Adıyaman bölgesinde ayaklanan Türkmenler, önemli başarılar kazandıktan sonra bu isyan bastırılmış, Baba İlyas Selçuklu kuvvetleri tarafından Amasya’da idam edilmiş ve Türkmenlerin çoğu Kırşehir yakınlarında Malya ovasında kılıçtan geçirilmiştir.[23]
Her ne kadar Baba İlyas’ın çevresinde toplanan gezgin derviş guruplarının pek çoğunun katıldığı bu isyan hedefine ulaşamadı ise de bu başarısızlık, kurtulabilen taraftarlarını sıkı bir dayanışmanın içine soktu. Baba İlyas’ın daha hayattayken kutsallaşan şahsiyeti giderek yeni bir gayri Sünni tasavvufi hareketin merkezi oldu.[24]
Hacı Bektaş’ın, Baba İlyas halifesi olduğu, Eflaki’nin Menakıb’ul Evliyası, ilk Osmanlı Tarihçi Aşıkpaşazade’nin Tevarih’i ve Elvan Çelebi’nin Menakıb-ı Kudsiyesi’nde doğrulanmaktadır. Bunların haricinde, Baba İlyas’ın atası ve şeyhi Dede Garkın, Hacı Bektaş Velayetnamesinde de yer almaktadır.[25]Yukarıda da izah edildiği gibi, Hacı Bektaş’ın, her birinin kendine has yönü ve aralarında ilişkileri sabit olan çeşitli tasavvuf çevreleriyle irtibatı olmuş, bunlardan biri ve en etkilisi Vefailik’tir.
Babailik adını taşıyan hareket, Vefailer’den başka Anadolu’daki diğer gezgin derviş zümrelerince de benimsendi ve 14. yüzyılından itibaren Rum abdalları adı altında sürdürüldü. Rum abdalları, bir manada Kızılbaş Alevi ve Bektaşiler ‘in öncüleriydi.[26] Bu hareket 15. Yüzyılın sonları itibarıyla aşamalı bir şekilde Alevi ve Bektaşilik içinde eridi.
01.06.2021. İstanbul.
Nazmi Emin
Kaynakça:
– A. Karakaya-Stump, Vefailik-Bektaşilik-Kızılbaşlık, İstanbul bilgi üniversitesi Yayınları, İstanbul 2015.
– A. Yaşar Ocak, Babailik Maddesi Cilt 4, DİA, İstanbul 1991.
– A. Yaşar Ocak, Dede Garkın ve Emirce Sultan, Gazi Üniversitesi Yayınları, Ankara 2011.
– A. Yaşar Ocak, Ebü’l-Vefa el Bağdadi maddesi Cilt 10, DİA, İstanbul 1994.
– A. Yaşar Ocak, Bektaşilik Maddesi Cilt 5, DİA, İstanbul 1992.
– Fevzi Rençber-Yaşar Acat, Anadolu Aleviliğinde Şecere Geleneği, Alevilik Araştırmalar Dergisi, Ankara 2013.
– F. Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1991.
– H. Şahin, Vefaiyye Maddesi Cilt 42, DİA, İstanbul 2012.
– İ. Melikoff, Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe, Cumhuriyet Kitapları 3. Baskı, İstanbul 2004.
– İ. Üzüm, Kızılbaşlık Maddesi Cilt 25, DİA, İstanbul 2002.
[1] A. Yaşar Ocak, Dede Garkın ve Emirce Sultan.
[2] Menakıpname; Velilerin faziletlerini ve efsanevi hayatlarını anlatan eserlerin ortak adı.
[3] A. Karakaya-Stump, Vefailik-Bektaşilik-Kızılbaşlık.
[4] A. Yaşar Ocak, Ebü’l-Vefa el Bağdadi maddesi, DİA.
[5] F. Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar.
[6] A. Yaşar Ocak, Kalenderiler.
[7] A. Yaşar Ocak, Ebü’l-Vefa el Bağdadi maddesi, DİA.
[8] H. Şahin, Vefaiyye Maddesi, DİA.
[9] A. Yaşar Ocak, Ebü’l-Vefa el Bağdadi maddesi, DİA.
[10] Y. Çakmak, Kızılbaşlık-Alevilik-Bektaşilik.
[11] A. Yaşar Ocak Dede Garkın ve Emirce Sultan.
[12] F. Rençber-Y. Acat, Anadolu Aleviliğinde Şecere Geleneği.
[13] A. Karakaya-Stump, Vefailik-Bektaşilik-Kızılbaşlık.
[14] A. Karakaya-Stump, Vefailik-Bektaşilik-Kızılbaşlık.
[15] A. Yaşar Ocak Dede Garkın ve Emirce Sultan.
[16] A. Karakaya-Stump, Vefailik-Bektaşilik-Kızılbaşlık.
[17] A. Yaşar Ocak, Ebü’l-Vefa el Bağdadi maddesi, DİA.
[18] H. Şahin, Vefaiyye Maddesi, DİA.
[19] A. Yaşar Ocak Dede Garkın ve Emirce Sultan.
[20] A. Yaşar Ocak Dede Garkın ve Emirce Sultan.
[21] A. Yaşar Ocak Dede Garkın ve Emirce Sultan.
[22] A. Yaşar Ocak, Babailik Maddesi, DİA.
[23] İ. Üzüm, Kızılbaşlık Maddesi, DİA.
[24] A. Yaşar Ocak, Babailik Maddesi, DİA.
[25] İ. Melikoff, Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe.
[26] A. Yaşar Ocak, Bektaşilik Maddesi, DİA.